Uygarlık, tek bir kültürün mülkü değildir, tek bir grup tarafından tek bir yerde yaratılmamıştır, tarih öncesi çağlardan beri farklı uluslar arasında bir nehir gibi akmıştır. Her ulus kendi derelerini kattıkça nehir gelişmiştir, koskoca kıtaların üzerinde sayısız yüzyıl boyunca kıvrılarak ilerlemiş ve zayıflayan kültürlerin kendilerinden sonra gelenlere bıraktığı son armağan olmuştur.

Bu, o nehrin hikâyesidir, tek bir ulusun uygarlığının değil, hepimizin ortak mirası olan uygarlığın kendisinin hikâyesidir.

Uygarlık, ırk, inanç ve yaşadığımız çağa bakmaksızın bizi birbirimize kenetler. Ancak televizyon programlarında uygarlığa hep çarpıtıcı bir mercekten bakılmıştır; sanki uygarlık tamamıyla Batılı bir kavramdır, Eski Yunan’da bir yerlerde yaratılmış, Roma’da geliştirilmiş ve Roma İmparatorluğu’nun çöküşüyle kaybedilmiştir, Rönesans ve Aydınlanma döneminde ise yeniden ortaya çıkmıştır.

Aslında bizim bu dizide anlatacağımız hikâye, “Batı” uygarlığının bir uzun süreli bir sürecin – Doğu’da doğan ve en azından 16. yüzyıla kadar sürekli olarak Batı’ya doğru akan bir bilgi ve düşünce nehrinin – sadece bir parçası olduğu üzerine kuruludur. Batı’nın endüstriyel üstünlüğünün yarattığı kendini beğenmişliğe rağmen, bazıları bu nehrin hâlâ aynı yönde akmaya devam ettiğini savunur. Bu açıdan sahip olduğumuz kibiri kabulleneceğiz ve Batı’da hiçbir televizyon izleyicisinin bugüne kadar çıkma ayrıcalığına sahip olmadığı bir keşif yolculuğu sırasında bu kibiri tersine çevirmeye çalışacağız.

Bu dizide uygarlık dediğimiz şeyin ne olduğunu ve eski çağlardan ve Yakın Doğu’dan bize nasıl ulaştığını araştıracağız. Fikir alışverişinin pusulanın tüm yönlerini kapsadığını göreceğiz; bu yepyeni bakış açısı sayesinde televizyonda daha önce hiç gösterilmemiş hikâyeleri, eserleri ve mekânları ortaya çıkaracağız.

Bu dizi kültürlerin yükseliş ve çöküşlerini, Doğu’nun Orta Çağlardaki üstünlüğünü veya Batı’nın endüstriyel zaferini konu almaz. Bu dizi, uygarlığın çeşitli tarihî olaylardan nasıl sağ çıktığını, bir yerde öldüğü sanıldığı zaman bile oradan alınıp başka bir yerde nasıl ortaya çıktığını gösterecektir. Bu yolculuk dört bin yılı kapsayacak ve bizi Yeni Dünya’dan eski çağlara ve Uzak Doğu’ya kadar götürecektir.

Dizi birer saatlik yedi bölümden oluşmaktadır ve her bölüm, aralarından uygarlık nehrinin geçtiği kültürlerin arasındaki karşılıklı etkileşimin tek bir yönünü konu alacaktır.

JUSTIN POLLARD